Köleliğimizin Sorumlusu Tunç Çağı Mı?

Kişisel gelişim ve bilinçli farkındalık kavramları ile dört bir yanımız sarılmış durumda. Sosyal medya uygulamalarında, onlarca koç veya eğitmen profiliyle karşılaşıyoruz. Hepimizin yaptığı bu gözlemle ilgili film gibi üretimler, eğitmenleri tiye almak üzerine şekillenmiş. Konuya farklı bir açıdan bakıp, “eski” ile harmanlarsak ortaya ne çıkar?

Neden bir yol gösterici talep ediyoruz? Neden arayış içerisindeyiz? Günlük yaşantımızdaki sıkışmışlık, kaygı ve bunalma gibi hislere bir çözüm bulmaya mı çalışıyoruz. İçimizdeki daha ferah bir yerin arayışı mı bizi bu yollara götürüyor. Sanırım hepsinin kaynağı modern çağın kandırmacalarında gizli. Daha çocukken başlayan sınavları, başarı ile aşınca bir yere varacağımızı düşündürdüler bize. Modern çağda eşiklerin aşılabildiği, kendini geliştirmenin önemli olduğu, bu yolla daha “rahat, huzurlu” bir yaşamın kapılarının açılacağı söylevine maruz kaldık. Herakles gibi görevleri tamamlayınca, Olympos’un kapıları bizim için aralanacak diye düşündürüldük. Fakat birçoğumuz için öyle olmadı. Olduğumuz yerde kaldık. Tüketimin artıldığı, kaynakların hızla azaldığı, daha “iyisi, hızlısı, yenisi”nin önem kazandığı bir zamanda kısıtlanıp kaldık gibi. Sanki her birimiz modern toplumda hür gibi görünen köleleriz. Peki bu durum ne zaman başladı?

Köleliğin tarımla başladığı kabul edilir. Toprak işlemenin gerektirdiği büyük çaba neticesinde, bir insanın diğer insanı meta haline getirdiği düşünülür. Diğer bir bakış açısında ise Çatalhöyük gibi neolitik toplumların konutların büyüklüğünün aynı olması, iç dekorasyonunun benzerliği nedenleriyle eşitlikçi bir yaşamın olduğu savunulmuştur. O halde durum bir sonraki kültür evresinde değişmiş olabilir.

Tunç Çağı (MÖ 3300-MÖ 1200), insanlık tarihi için önemli bir dönüm noktasıdır. Sınıfsal/karmaşık toplum yapısı bu dönemde şekillenmiştir. Toplumsal görev dağılımı ve erkin varlığı bu dönemde net şekilde görünür. Buna bağlı olarak da elitlerin “iyi işçilikli, daha güzel” süs eşyalarına, mobilyalara, silahlara sahip olduğunu görürüz. Elitlere olan ilgi bugün de devam etmekte, arkeolojik buluntunun ve arkeolojiye duyulan ilginin temelini oluşturmaktadır. Müzeler elitlerin objeleri ile doludur.

Çatalhöyük gibi büyük köylerin, şehirlere dönüşmesi yine bu dönemde olur. Yerleşim yerlerinin alt yapılarının tasarlandığını, genel planlamanın başladığını, kamusal yapıların bir unsur haline geldiğini, ekonomik-siyasi ve kültürel faaliyetlerin varlığını görürüz. Bunun yansıması olarak da yerleşimin bir duvarla çevrilmesinin yetersiz bulunduğunu; erkin yaşam ve temsil alanıyla kontrolünde tuttuğu ekonomik faaliyetin ve ortaya çıkan ürünlerin depolandığı alanların da ikinci bir duvar ile çevrelendiğini görürüz. Kentin en yüksek rakımlı, en korunaklı yeri; en varsıl yerine dönüşür. Yukarı kent, yani akropolis kavramı da böylelikle insalık tarihinin bir parçası haline gelir.

Erk modern dönemdeki küresel şirketler gibidir. Büyüme hiçbir zaman yetmez. Her yıl gelirin artması hedeflenir. Bunun için savaşlar yapılır. İşgal edilen topraklarla, kentler büyür. Ele geçirilen halklarla ucuz iş gücü yaratılır. Yani köleliğin sistematikleşmesi yine bu dönemde karşımıza çıkar.

Erk güçlendikçe, gücü dünyadan taşar. Tanrısallaşır. Yaptıkları tanrıların buyruğudur. Kendisi de bazen bir tanrı, bazen tanrının oğlu, bazen tanrının elçisi olarak karşımıza çıkar. Girdiği savaşları kazanan tüm haklıdır. Hikayesini taşa, tablete, papirüse yazar. Böylece tarih başlar.

Erk en yüce tanrı ile etkileşimdeyken, insanlar umudu kahramanlarda arar. Antik çağda açık havada tapınağı olmayan inançlar görürüz. Bazen kayaya açılmış bir oyuğa, taştan oyulan bir kabartma konur. Bazen kabartma direk ana kayaya yapılır. Aşılamayan görevler için bir yardım umudu aranır. Erkin maddi ve siyasi gücüyle inşa ettiği tapınaklar ve buradaki görevli rahipler statükonun karşılığıdır. Kahramanlar ve tapınaksız yerel inançlar ise sanki günümüzdeki kendini iyi hissetme arayışının antik dönemdeki karşılığıdır.

İnsan zamanı kümülatif arttırır, tarihi ilerletir ama arayışı aynıdır.

Arkeo Blog

Tüm Yazıları Görüntüle

ArkeoBlog

Blog yazı listesine geri dönmek için aşağıdaki butona tıklayınız.