İçerik
İçeriğin ilk kısımında Geç Tunç Çağı'nda geçen Troya Savaşı'nın tarihsel bağlamını ve o dönemin öne çıkan kültürlerini (Minos, Miken, Hitit vb.) arkeolojik kanıtlarla açıklanmaktadır. Özellikle Miken (Akhalar) ve Troya şehirlerinin yerleşim planları, mimari yapıları ve savunma sistemleri detaylandırılırmıştır, Troya Savaşı'nın kronolojik olarak Tunç ve Demir Çağı arasında bir kırılma noktası olduğu vurgulanmaktadır. İkinci kısım ise, Homeros'un İlyas ve Odysseia destanlarının edebi önemini ve Antik Çağ'dan beri süregelen ilgiyi tartışmaktadır. Bu bölümde, Homeros sorunu ve destanların sözlü gelenek ürünü olduğuna dair teoriler ele alınırken, döngü kompozisyonu gibi anlatım tekniklerinin rolü ve Rapsodosların icraları açıklanmaktadır.
Etkinlik şifrelerini almak için arkeoakademi@gmail.com adresine mail atabilir veya sosyal medya hesaplarından bize ulaşabilirsiniz.
1. Oturum: Homeros ve Troia:
Homeros kimdir? Antik dönem anlatı geleneğine ve İlyada’ya genel bakış. Troia ören yeri ve mimarisi. Troia savaşı sırasında Anadolu ve yakın çevresindeki kültürlere genel bakış. Aktarıcılar: Ozan Yıldırım (Arkeolog, profesyonel turist rehberi), Özge Acar (Klasik filolog, profesyonel turist rehberi). Etkinlik süresi: 120 dakika.
Yukarıdaki etkinliğin içeriği hakkında fikir sahibi olmanız için aşağıdaki videoları hazırladık. Youtube videolarını etkinliğin fragmanı olarak düşünebilirsiniz. Etkinliğin tamamını izlemek için arkeoakademi@gmail.com adresinden veya sosyal medya hesaplarımızdan bize ulaşabilirsiniz. Şifreli içerikler belirli bir ücret karşılığında paylaşılmaktadır.
İlias 1. Oturum - Arkeoloji ve Klasik Filoloji Perspektifinden Homeros Okumaları
Bu brifing, "İlias 1. Oturum: Arkeoloji ve Klasik Filoloji Perspektifinden Homeros Okumaları" adlı kaynaktan alınan bilgilere dayanmaktadır. Sunum, Troya Savaşı dönemi maddi kültürü ve Homeros metinleri üzerine odaklanmaktadır.
Ana Temalar ve Önemli Fikirler:
-
Troya Savaşı'nın Tarihsel Bağlamı ve Maddi Kültür:
- Sunumun ilk bölümü, Troya Savaşı'nın geçtiği dönem olan Geç Tunç Çağı'na (kabaca MÖ 3000 - 1200) odaklanır. Savaşın yaklaşık olarak MÖ 1230'lar civarına denk geldiği belirtilmektedir.
- Bu dönemin öne çıkan kültürleri arasında Girit'teki Minos kültürü, Yunanistan anakarasındaki Miken kültürü (Akhalar), Orta Anadolu ve güneydeki Hititler ve Mısır Krallığı sayılmaktadır.
- Troya Savaşı'ndan sonra yaklaşık 300 yıl süren bir "karanlık dönem"in başladığı, bunun nedeninin büyük ve yazıyla kendisini ifade eden kültürlerin (Miken, Batı Anadolu krallıkları, Hitit) son bulması olduğu açıklanır. Bu döneme aynı zamanda "deniz kavimleri göçü" de denir ve bu göçler Yunan anakarası, Batı Anadolu, Orta Anadolu ve Mısır'ı etkilemiştir.
- Karanlık dönemden sonra Demir Çağı kültürleri başlar. Yunanistan'da kent devletleri (polisler), Batı Anadolu'da İyonya, Aeolis, Karya, Mysia gibi kültürler, Doğu Akdeniz'de Geç Hitit kent devletleri, Doğu Anadolu'da Urartular ve İç Batı Ege'de Frigya, Batı Ege'de Lidyalılar görülür.
- Troya Savaşı, kronolojik olarak Tunç Çağı'ndan Demir Çağı'na geçişte önemli bir kırılma noktası olarak değerlendirilmektedir.
- Maddi kültür varlıkları üzerinden Troya Savaşı'nın hiç unutulmadığı vurgulanır. Örneğin, MÖ 7. yüzyıldan kalma bir vazo üzerinde Troya Atı betimi ve içinde insanların olduğu tasvirleri buna kanıt olarak gösterilir.
2. Miken Kültürü (Akhalar) ve Yerleşimleri:
- Mikenlerin Hint-Avrupa kökenli bir etnik grup olduğu ve MÖ 2000'lerde Yunanistan anakarasına doğudan geldikleri düşünülmektedir.
- Linear B adı verilen bir yazı biçimi kullandıkları, ancak bu yazıların daha çok ticaret ve mal sayımıyla ilgili olduğu, bu nedenle dönemi anlamak için Mısır ve Hitit metinlerinin önemli olduğu belirtilir.
- MÖ 1600 ile 1100 yılları arasında Yunanistan anakarasını ele geçirdikleri, krallıklar kurdukları ve Girit adasındaki Minos kültürünü de fethettikleri ifade edilir.
- Miken yerleşimlerinin önemli stratejik noktalarda kurulmuş büyük şehirler olduğu ve her bir şehrin merkezindeki sarayın o bölgede bir nüfuza sahip olduğu vurgulanır. Atina, Thebes ve Miken gibi şehirler örnek verilir.
- Miken şehirlerinin güçlü surlarla çevrili olduğu, saray yapısının ise tamamen korunaklı, yüksek ve stratejik bir noktada konumlandırıldığı anlatılır.
- Miken saraylarının merkezinde, ateş yanan bir taht odası olarak isimlendirilebilecek, Megaron tipli (iki sütunlu, bir vestibül ve ocaklı bir ana oda) bir yapının bulunduğu açıklanır. Bu Megaron plan tipinin, daha sonraki dönemlerde Antik Yunan tapınak mimarisinin temelini oluşturduğu belirtilir.
- Miken savaşçılarının nasıl göründüğüne dair mezar buluntularından elde edilen bilgiler sunulur. Mızraklı, başlık takan, hafif zırhlı veya metal zırhlı, kalkanlı savaşçılar tasvir edilir. Ayrıca, törensel kıyafetlerinde yaban domuzu dişlerinden yapılmış başlıklar giydiklerine dair kanıtlar sunulur.
- Miken yerleşim planlarının, surlarla çevrili ve merkezinde saray kompleksi barındıran yapısının, aynı Tunç Çağı'nın önemli bir kültürü olan Hititlerin başkenti Hattuşa'ya benzediği ancak Hitit saraylarında Megaron tipi bir merkez odanın bulunmadığı, daha çok bölmeli ve çok odalı mekanlarla karşılaşıldığı belirtilir. Sarayların konumlandırıldığı yerin, şehrin en korunaklı ve yüksek noktası olmasının Tunç Çağı'nın genel bir özelliği olduğu ve bunun daha sonraki Akropol fikrine temel oluşturmuş olabileceği düşünülür.
3. Troya (Troia) ve Yerleşimi:
- Troya'nın Hitit metinlerinde Truvisa veya Wilusa olarak geçtiği, Eski Yunanca'da ise Ilion ve Ilium olarak adlandırıldığı belirtilir. "Truva" isminin tamamen yanlış olduğu, Fransızca'dan Türkçeye geçtiği ve doğrusunun "Troya" olduğu vurgulanır.
- Şehrin Çanakkale'deki ters akıntılar ve fırtınalar nedeniyle önemli bir stratejik noktada, korunaklı limanlara yakın bir yere kurulduğu açıklanır. Ancak, Troya'nın denizle bu kadar yakın ilişkisi olmasına rağmen, kendi denizcilik kültürünün belirgin olmadığı, daha çok limanın varlığını kullanarak vergi alarak geçindiklerinin düşünüldüğü belirtilir.
- Troya Savaşı'nın gerçekleştiyse, Akhaların şehrin kendisinden ziyade, stratejik olarak bataklık olması nedeniyle zafiyet yaratacak olan limana değil, daha uzağa çıkarma yapmış olmalarının olası olduğu söylenir. Ancak şehre saldırıları sırasında bataklık alanın önemli bir engel olacağı vurgulanır.
- Troya'nın çok katmanlı (yaklaşık 9 katman) bir kent olduğu, üst üste kurulduğu için bir höyük haline geldiği belirtilir. Troya Savaşı'nın geçtiği dönemin şu anda güncel olarak 6. tabakası olarak isimlendirildiği (eski adıyla 7A) ve 6. tabakadaki bazı yapıların savaş döneminde kullanılmaya devam ettiği açıklanır.
- Troya'nın yüksek bir noktada (ovadan 30 metre yüksekte) ve güçlü surlarla korunduğu anlatılır. Sur duvarlarının dairesel değil, hafif kırıklarla inşa edildiği, taş duvarların üzerine kerpiç kısımların olduğu düşünülmektedir. Giriş kapılarının da düşman saldırısını kırmak için direkt karşıdan değil, bir kırılmayla girilecek şekilde tasarlandığı belirtilir.
- Troya saray kompleksinin tam olarak nasıl olduğunun bilinmediği, ancak diğer yapılardan Megaron tipi bir yapının varlığının düşünülebileceği ve bu tipin Batı Anadolu'da da görüldüğü, Hititlerde ise kullanılmadığı belirtilir.
- Kent planında dış sur duvarları, şehir alanı, ikinci bir sur duvarı ve hendeğin olduğu, kentin kuvvetli bir şekilde savunulduğu açıklanır. Eğer bir kuşatma gerçekleştiyse, saldırganların hendek ve dış surları geçtikten sonra Troyalıların ikinci sur duvarının arkasına çekilecekleri belirtilir.
- Troyalıların nasıl göründüğüne dair arkeolojik maddi kültür varlıkları üzerinden tam olarak bilgi sahibi olunamadığı söylenir.
- Troya'nın sonunun büyük bir yangın tabakasıyla geldiği, ancak bu yangının nedeninin Troya Savaşı olup olmadığının kesin olarak bilinmediği, savaş kalıntılarının (iskelet, savaş aletleri) beklenenden az olduğu vurgulanır. Yangının kendisinin bir neden olabileceği veya höyüğün binlerce yıl boyunca kullanılması ve kazıların eski tekniklerle yapılması nedeniyle savaş izlerinin kaybolmuş olabileceği düşünülür.
- Troya Savaşı'nın gerçekleştiği yerin Hisarlık höyük olup olmadığının kesin olarak söylenemese de, Batı Anadolu ve Çanakkale Körfezi'nde bu kadar stratejik ve büyük başka bir höyük olmaması nedeniyle Hisarlık'ın en olası yer olduğu ifade edilir.
4. Homeros ve İlias/Odysseia Metinleri:
- Homeros'un eserlerinin veya Homeros'a atfedilen eserlerin Batı edebiyatının temel metinleri olduğu vurgulanır. İlias'ın ilk metinlerden, Odysseia'nın ise ilk roman sayılabileceği söylenir.
- Bu destanların Antik Çağ'dan beri çalışılan metinler olduğu ve kesintisiz bir ilgi gördüğü belirtilir.
- Homeros'un Yunan edebiyatının ilk dönemi olan Epos Çağı veya Epik Çağ'ın en önemli temsilcisi olduğu, hatta bu döneme Homeros Dönemi de denildiği açıklanır.
- Antik Çağ'a göre Homeros'un MÖ 8. yüzyıl şairi olduğu, İlias ve Odysseia'nın yazarı olduğu, Küçük Asya veya yakınlarında (muhtemelen Smyrna/İzmir doğumlu, Sakız Adası'nda yaşamış) yaşadığı rivayet edildiği ve kör olduğu söylenir. Ancak bu bilgilerin tartışmalı olduğu, hatta modern araştırmacıların bu bilgilerin geleneksel bilgiler olduğunu ve Homeros'un varlığını bile reddedebildiği ifade edilir.
- "Homeros Sorunu" (Homeric Question) olarak bilinen konunun, destanların yaratıcısının tek bir yazar mı olduğu, ne zaman, nerede ve ne şartlar altında meydana getirildiği gibi sorular etrafında döndüğü açıklanır.
- Milman Parry ve Gregory Nagy gibi Homeros çalışan isimlerin, destanların bir sözlü geleneğin ürünü olduğunu ve söylene söylene bir araya getirildiğini öne sürdükleri belirtilir.
- İlias ve Odysseia'nın, Homeros'un yaşadığı varsayılan MÖ 8. yüzyıldan çok daha öncesinde (MÖ 1200'ler) yaşanmış bir olayı (Troya Savaşı) konu aldığı, destanların savaşın nedenlerini, sonuçlarını baştan sona anlatmadığı, belli kesitler aldığı vurgulanır.
- İlias'ın konusunun Akilleus'un öfkesi olduğu ("Me'nin" - öfke kelimesiyle başladığı), Odysseia'nın ise Odysseus'un savaştan sonra yurduna dönüş hikayesini anlattığı ("Andra" - adam kelimesiyle başladığı) açıklanır.
- Destanların bir tarih anlatısı peşinde olmadığı, bir motifi (öfke, adamın hikayesi) sunma amacı taşıdığı belirtilir.
- Miken döneminin sonlarına tekabül eden bu olayın (Troya Savaşı), hafızalarda önemli bir yer edindiği ve 400 yıl boyunca anlatıldığı söylenir. Destanların yazıya geçirilmesinin bu anlatılanlardan 600 yıl sonra (MÖ 600 civarı) olduğu ifade edilir.
- Sözlü kültürün taşıyıcıları olan "Rapsodos"lardan (ozanlar) bahsedilir. Bu kişilerin kentten kente dolaşıp festivallerde destanları icra ettikleri, destanların heksametron (altılı vezin) ölçüsüyle yazılmış olduğu, çok uzun olduğu için tek bir kişinin icra etmesinin imkansız olduğu, bu nedenle birden fazla Rapsodos'un devam ettiği açıklanır.
- Sözlü geleneğin bir özelliği olarak, Rapsodosların ekleme, çıkarma yapabildiği, spontane yönleri olduğu belirtilir.
- MÖ 600'lerde Atina'da Solon'un destanların yazılı bir esasa göre okunmasını istediği, daha sonra Peisistratos'un bunları yazılı hale getirdiği söylenir. Destanların 24 kitaba bölünmesinin ise İskenderiye dönemindeki gramerciler tarafından yapıldığı belirtilir.
- Antik Çağ'da metinlerin çalışılması geleneğinde "Skolya" (yorum) adı verilen çalışmaların yapıldığı, Homeros metinleri üzerinde de bu tür çalışmaların olduğu açıklanır.
- Destanların sözlü kültür ürünü olması nedeniyle kurgulanmasında ve aktarımında bazı anlatım tekniklerinin geliştirildiği, bunlardan en önemlisinin "Döngü Kompozisyonu" (Ring Composition) veya Antik Çağ'daki adıyla "Hysteron Proteron" (önceyi sonraya alma, sonrayı önceye alma) olduğu açıklanır.
- Döngü kompozisyonunun birbiriyle ilişkili olarak tekrarlanan sahnelerden oluştuğu, simetrik bir yapı (A B C D E D C B A gibi) ortaya çıkardığı ve bir çemberi tamamladığı belirtilir. Bunun Ozanların belleğine yardımcı olan ve dinleyiciler için estetik bir değer yaratan bir teknik olduğu vurgulanır.
- Döngü kompozisyonunun Homeros'la başlayıp Antik Çağ'da kalmadığı, Matrix, Star Wars, Harry Potter gibi modern eserlerde de görüldüğü örneklerle açıklanır.
- Homeros'un metne "in medias res" (konunun ortasından) başladığı, bu tekniğin Roma yazarı Horatius tarafından da belirtildiği, bunun Akilleus'un öfkesiyle başlayan ve savaşın belli bir kısmını atlayan bir anlatım biçimi olduğu söylenir. Bunun nedeni, destanların Akilleus'un hikayesini anlatmak istemesi ve savaşın tümünü değil, Akilleus'un öfkesinin yaşandığı dönemi konu alması olarak açıklanır.
- Hikaye anlatımında, Hesiodos gibi yazarların da "Musalar"a (ilham perileri) yakarış yaparak anlattıkları şeyi tanrısal bir kaynağa dayandırdıkları, bunun o dönemde popüler bir gelenek olduğu belirtilir. Homeros'un körlüğü meselesinin de bu bağlamda (tanrısal bir görüşe sahip olma) yorumlanabileceği, ancak metin içinde Ozan'ın körlüğüne dair net bir atıf olmadığı söylenir.
- Troya Savaşı hikayesinin çok bilindiği ve bir halk geleneği olduğu, destanların bu bilinen hikayenin bir parçası olan Akilleus'un öfkesini anlattığı, bu nedenle herkesin ne beklediğini bildiği bir icra olduğu belirtilir.
- İskender'in Homeros'a büyük hayranlık duyduğu, İlias'ın İskender için bir başucu kitabı olduğu ve İskenderiye Kütüphanesi'nde de Homeros metinleri üzerinde çalışıldığı bilgisi paylaşılır.
- İlyada ve Odysseia'nın, toplumun eğitilmesinde önemli bir yeri olduğu, hatta Sokrates'in Homeros'a dil uzattığı için idam edildiği ve Platon gibi düşünürlerin bile bu eğitimden etkilendiği, ancak ideal devletlerinde Homeros'a yer vermedikleri belirtilir.
- İlyada'nın, günahlar, sevaplar, öfke, özlem, aşk gibi insani değerler üzerinden insanları ve tanrıları bir araya getiren, toplumun düzenlenmesinde rol oynayan bir kutsal kitap havası taşıdığı yorumu yapılır.
- Döngü kompozisyonu ve anlatım tekniklerinin, dinleyicinin veya izleyicinin dikkatini aktif tutmak için geliştirilmiş formüller olduğu, bunun modern yaratıcı yazarlıkta da kullanıldığı örneklerle açıklanır. Meddahlık geleneği ile Rapsodos icraları arasında benzerlik olduğu ve bu tür uygulamaların coğrafyanın kültürel mirasından geldiği yorumu yapılır.
Bu brifing, sunumdaki temel argümanları ve bilgileri özetlemekte olup, metinlerin daha derinlemesine incelenmesi ve tartışılması için bir temel oluşturmaktadır.
Troia Savaşı hangi döneme denk gelir ve bu dönemin temel özellikleri nelerdir?
Truva Savaşı, kabaca MÖ 3000'de başlayıp MÖ 1200'lere kadar devam eden Geç Tunç Çağı'na denk gelir ve yaklaşık olarak MÖ 1230'larda gerçekleştiği düşünülmektedir. Bu dönemde Girit'te Minos, Yunan anakarasında Miken (Akhalar), Orta ve Güney Anadolu'da Hititler ve Mısır Krallığı gibi önemli kültürler etkili olmuştur. Truva Savaşı, kronolojik olarak Tunç Çağı'ndan Demir Çağı'na geçişte önemli bir kırılma noktasıdır. Savaştan sonra yaklaşık 300 yıl süren, büyük yazılı kültürlerin (Miken, Hitit vb.) son bulduğu ve yazının kaybolduğu bir "karanlık dönem" başlar. Bu dönemde "deniz kavimleri göçleri" yaşanmış ve bu göçler bölgeyi etkilemiştir.
Miken kültürü (Akhalar) nasıl bir yerleşime sahipti ve sarayları nasıldı?
Hint-Avrupa kökenli olduğu düşünülen Mikenler, MÖ 2000'lerde Yunanistan anakarasına gelmiş ve MÖ 1600-1100 yılları arasında bölgeyi ele geçirerek krallıklar kurmuşlardır. Yerleşimleri önemli stratejik noktalarda bulunan büyük şehirlerden oluşuyordu. Bu şehirler genellikle güçlü surlarla çevriliydi ve merkezlerinde, yüksek ve korunaklı bir noktada saray kompleksi bulunuyordu. Miken saraylarının belirgin özelliği, ortasında ocak bulunan, iki sütunlu, bir ön salonu (vestibül) ve bir ana odası olan "Megaron" tipi bir plana sahip olmasıydı. Bu Megaron plan tipinin, daha sonraki dönemlerde Antik Yunan tapınak mimarisinin temelini oluşturduğu düşünülmektedir.
Troia şehri nerede kuruluydu ve savunma sistemi nasıldı?
Truva, Hitit metinlerinde Truvisa veya Wilusa, Eski Yunanca'da ise Ilion veya Ilium olarak geçer ve günümüzde Hisarlık höyüğü olarak bilinir. Şehir, Çanakkale'deki ters akıntılar ve fırtınalar nedeniyle stratejik bir noktada, korunaklı limanlara yakın bir yere kurulmuştur. Kent, ovadan yaklaşık 30 metre daha yüksekte yer alıyor ve güçlü surlarla korunuyordu. Bu sur duvarları tam dairesel değil, hafif kırıklarla inşa edilmiş ve taş duvarların üzerine kerpiç kısımlar eklenmişti. Giriş kapıları da düşman saldırısını kırmak için direkt karşıdan değil, bir kırılmayla girilecek şekilde tasarlanmıştı. Kent planı, dış sur duvarları, şehir alanı, ikinci bir sur duvarı ve hendekten oluşuyordu, bu da kentin güçlü bir şekilde savunulduğunu göstermektedir.
"Truva" ismi neden yanlıştır ve şehrin doğru adı nedir?
"Truva" ismi, Fransızca'dan Türkçeye geçmiş yanlış bir isimlendirmedir. Şehrin Hitit metinlerinde Truvisa veya Wilusa, Eski Yunanca'da ise Ilion ve Ilium olarak geçtiği bilinmektedir. Dolayısıyla, şehrin doğru isimlendirmesi "Troya"dır.
Homeros kimdir ve İlias/Odysseia destanları ne zaman ve nasıl ortaya çıkmıştır?
Homeros'un Batı edebiyatının temel metinlerini oluşturan İlias ve Odysseia destanlarının yazarı olduğu düşünülür. Antik Çağ'a göre MÖ 8. yüzyılda yaşamış, muhtemelen Küçük Asya'da (Smyrna/İzmir veya Sakız Adası) doğmuş veya yaşamış ve kör olduğu rivayet edilir. Ancak bu bilgiler tartışmalı olup geleneksel olarak kabul görmüştür. Destanlar, Homeros'un yaşadığı varsayılan dönemden çok daha önceki (MÖ 1200'ler) Truva Savaşı'nı konu alır. Başlangıçta yazıya geçirilmemiş, MÖ 400 yıl boyunca sözlü gelenekle anlatılmış ve kabaca MÖ 600 civarında yazıya geçirilmiştir. Destanların yaratıcısının tek bir kişi olup olmadığı veya ne zaman ve nerede meydana getirildiği gibi konular "Homeros Sorunu" (Homeric Question) olarak bilinen bir tartışma konusudur.
İlias ve Odysseia destanları Truva Savaşı'nı baştan sona mı anlatır?
Hayır, İlias ve Odysseia destanları Truva Savaşı'nın tüm nedenlerini, sonuçlarını ve gelişimini baştan sona anlatmaz. Bunun yerine savaşın belli kesitlerine odaklanırlar. İlias'ın konusu "Akilleus'un öfkesi"dir ve destan "öfke" kelimesiyle başlar. Odysseia ise Odysseus'un savaştan sonra yurduna dönüş hikayesini anlatır ve "adam" kelimesiyle başlar. Destanlar, bir tarih anlatısından ziyade, belirli bir motifi veya hikayeyi sunma amacı taşır ve savaşın tam ortasından (in medias res) anlatıma başlarlar.
Destanların sözlü gelenekte nasıl aktarıldığı düşünülmektedir?
İlias ve Odysseia destanlarının başlangıçta sözlü geleneğin bir ürünü olduğu düşünülmektedir. "Rapsodos" adı verilen ozanlar, kentten kente dolaşarak ve festivallerde bu destanları heksametron (altılı vezin) ölçüsüyle icra etmişlerdir. Destanların uzunluğu nedeniyle tek bir kişinin tamamını icra etmesi zordu, bu nedenle birden fazla Rapsodos sırayla anlatıma devam ederdi. Sözlü geleneğin bir özelliği olarak, Rapsodosların anlatımlarına ekleme veya çıkarma yapabildiği ve spontane yönlerinin olduğu düşünülmektedir. Bu sözlü aktarım, destanların yazıya geçirilmesinden çok daha önce, yaklaşık 400 yıl boyunca devam etmiştir.
Homeros destanlarında kullanılan önemli bir anlatım tekniği nedir ve bu tekniğin amacı nedir?
Homeros destanlarında kullanılan önemli bir anlatım tekniği "Döngü Kompozisyonu" (Ring Composition) veya Antik Çağ'daki adıyla "Hysteron Proteron"dur (önceyi sonraya alma, sonrayı önceye alma). Bu teknik, birbiriyle ilişkili sahnelerin tekrar edilmesiyle simetrik bir yapı (örneğin A B C D E D C B A) oluşturur. Bu döngüsel yapı, sözlü aktarımda ozanların belleğine yardımcı olduğu ve dinleyiciler için estetik bir değer yarattığı düşünülmektedir. Dinleyici, tekrarlanan motifleri tanıyarak anlatımın yapısını takip edebilir. Bu teknik, dinleyicinin veya okuyucunun dikkatini aktif tutmayı amaçlar ve Homeros'la başlayıp modern eserlerde de görülen bir anlatım formülüdür.
Etkinlik şifrelerini almak için arkeoakademi@gmail.com adresine mail atabilir veya sosyal medya hesaplarından bize ulaşabilirsiniz.