İlk Lakırtı
Herhalde internet ve sosyal medyanın da etkisiyle; kişi sayısı, kısa ve hızlı tüketilebilen içerikler, menfaat üçgenin merkezinde konumlandırılmış durumdayız. Nitelik/nicelik ya hep aklımızın bir köşesinde yer kaplıyor, ya da dost meclislerindeki konu başlıklarının biri olmaktan öteye geçemiyor.
Bu durum kendisini toplumdan ayrıştırmayı, en azından henüz başaramamış, benim için de geçerli. Bazen beğenilme / takdir edilme / onaylanma istenci, bazen fayda için metanın peşinde koşma dürtüsü olarak su üstünde yüze hale geliyor. Varsıllık arzusunu bir kenara bırakabildiğim anlarda, ne yaptığımı sorguladığımda, isteğim ile davranışlarım arasında bir tezat gördüm. Bu yazı fikri de aslında bir manada böyle doğdu.
Benim için diğer anlamı ise “eski”yi anlatmak için başka bir yol daha deneme isteği. Turlarda yerinde deneyimliyoruz, sunumlarda daha teferruatlı tartışabiliyoruz. Umarım farkındasınızdır ki bu aktarım süreçlerinde kendimi ifade etmek için sürekli en doğru sözcükleri ve biçimi arama eğilimindeyim. Aktarımı geliştirebileceğim bir biçim arayışındaydım. Düşünerek değişiklik yapabilme ve size ulaşmadan üzerinde oynayabilme avantajlarını sağladığı için yazmayı denemek istiyorum. Günümüzde biraz demode olan blog yazarlığını ise ücretsiz olması ve kolay ulaşılabilirliği nedeniyle tercih ettim.
Bu yazıyı bir kitabın önsözü gibi düşünün. Bu arayış/serüven ise şu anda aktif devam eden etkinliğin, yani “Anadolu Kültür ve Sanat Tarihi”nin metinleştirilmesi ile devam edecek. Sonrasını zamanla hep beraber tecrübe edeceğiz.
Arkeo Blog 2. Yazı
Tarihöncesi İnsanına Geniş Bir Perspektiften Bakış
Göbeklitepe gibi tarihöncesi içeren bir gezide, şu soru zihnimde tekrarlanır: “İnsanı, “insan” yapan temel özellik nedir?” Bu soruya antropologlar da yanıt aramışlar ve hatta sormaya devam ediyorlar. Soru, insanın iki ayak üzerinde dik durabilmesi (Homo Erectus), alet yapabilmesi (Homo Habilis) gibi çeşitli cevaplar yanıtlanmaya çalışılmış. Hatta verdikleri yanıtlar, arkaik insanımsıların isimleri olmuş.
